Bu konuya değinme isteğini özellikle Habertürk’te Teke Tek Programında adının geçmesi ve 2:05:15 süresinde Murat Bardakçı’nın saçmalıyor, boş konuşuyor gibi ifadeler kullanmasına hem kızdım hem de yadırgadım. Çünkü şu ana kadar okuduğum, izlediğim, gördüğüm ve gözlemlediğim yazarlar olsun gazeteciler olsun aralarında Murat Bardakçı hep ön saflarda oldu. Bu hususta Ahmed Hulûsi gibi asla reklam yapmayan birisi olup, yazıp yayınladığı hiç bir kaynaktan ne bir telif istemiştir ne de ücret almıştır. Benim okuduğum ve gözlemlediğim kadarıyla Ahmed Hulûsi sade bir müslüman olup sadece İslam’ı ve Allah’ı anlamakla bu anlamlardan çıkardığı manalarla kendi kulluğunu yaşayıp insanlara bildiklerini aktarmak dışında yaptığı hiçbir şey yok. Hatta öyle ki kendi ne bir cemaat ve tarikat üyesi olup nede bir dernek adına çalışmaktadır. Sade salt bir gazeteci olup tüm hayatını araştırmaya ve öğrenmeye vermiştir.
Ahmed Hulûsi Kimdir?
Ahmet Hulusi kimdir sorusuna yanıt verecek olursak, kendisi Amerika’da yaşayan ve tüm hayatını İslam Dinini araştırmaya veren 30 civarı kitap sahibi olan bir düşünür, yazar, gazeteci, sade vatandaş olmaktadır. Yıllar boyu ne bir reklam yapmış, ne de İslam dini adı altında yazdıklarından asla ücret ve telif almadığı gibi aslına sadık kalmak kaydıyla çoğaltılıp dağıtılmasını da teşvik etmiştir.
Dün gece Sivas’tan İstanbul’a uçakla yolculuğa çıktığımda telefonları kapatmak zorunda kaldığımız için ben de yanımda bulundurduğum İslam adlı kitabını okumaya başladım. Kitap Yeni Günaydın gazetesinde ramazan ayı boyunca günlük olarak yazdığı köşe yazılarından derlenen bir kitap. İnce bir kitap ve yazdığı tüm eserlerinin içeriğini özet olarak ihtiva etmektedir. Murat Bardakçı boş konuşuyor diyor ancak kendisinin yaptığı araştırmaları canlı yayın yada diğer kaynaklarında aktarırken yararlandığı kaynakları vs belirtiyor. Olay buraya kadar normal, ancak Ahmed Hulûsi neden boş konuşuyor dediğini anlamıyorum. Çünkü ikisi de gazeteci kökenli olup araştırmacı ve kaynakları ile konuşmaktadır. Ahmed Hulûsi özellikle en çok faydalandığı Elmalılı’nın tefsirinden ve doğrudan ayet ve hadislerle örnekler vererek delillerle konuya açıklık getirmektedir. İşin en önemli kısmı ise anlattıklarının akla ve mantığa çok uygun olmasıdır. Bu açıdan aynı işlevi görüp birinin ötekisini yanlış olarak addetmesi de enteresan bir durum.
Ahmed Hulûsi için ise Cübbeli Ahmet hoca bir reddiye yazmış. Çok teknik konulara girmiş ve açıklamalar yapmış. Ancak Cübbeli hocayı sevdiğim kadar sevmediğim yönüde çok. Özellikle her hocaya bir reddiye yollaması gibi bir huyu var. Bunlardan bazıları,
Prof. Dr. Mehmet Okuyan’a Reddiye
gibi bir liste uzayıp gider. Hatta bunlardan Nureddin Yıldız’a yapılan reddiye sonradan düzeltildi ve özür mahiyetinde bir yayın daha yapıldı. Ancak asıl mesele şu ki Cübbeli hoca biraz sapakülle olaya girip sonradan düzeltiyor olsa da bir yanlışı muhakkak yapıldığı görülüyor. Bu da bize her dediğinin iman olarak kabul edilmemesi açısından dikkat edilmesini göstermektedir. Ayrıca bir de fotoğraf var internette dolaşan, bunu açık olarak yayınlamak istemiyorum. Çünkü Cübbeli Ahmet Hocayı severim, dinlerim (01.06.2017 tarihli düzenleme notudur: son dönemlerdeki Cübbeli’nin olayları neticesi artık dinlemeyi ve takip etmeyi bıraktım. yaptıklarını tasvip etmiyorum.) ; ancak her dediği de kayıtsız doğrudur demem. Fotoğrafı görmek için linke tıklayınız. Bu fotoğrafta tevazuyu, gösterişten kaçınmayı, insanlar açken tok yatmamayı öğütleyen bir hocaefendinin durumunu görüyoruz. Ben demiyorum ki boğaz manzaralı kahvaltı yapılmaz, yapılır ama bir hoca olarak bunu alelade yapmak benim görüşümde doğru olmaz çünkü fitne çıkar yahut takip edenleri farklı düşünmeye başlar. Nitekim benzer bir durumu da Nureddin Yıldız’da da görüyoruz. Bu görsel linke tıklayabilirsiniz. Burada bu şekilde anlatım yapmak yerine neden masada ve alışıla gelmiş şekilde fetvayı anlatmıyor ki? Bunu yadırgadım ama kötüye yormadım. En azından Cübbeli Ahmet Hoca kadar abartılacak bir durum değil. Nureddin Hocanın niyetinin kötü olduğunu da asla düşünmedim, düşünmem de. Fakat asıl meselemiz olan Ahmed Hulûsi’de bu durumu hiç görmedim. O nedenle din adamı yada din hocası gibi bir görünümde değil sadece bir araştıran insan, müslüman olarak görüyorum. Dileyen inanır dileyen inanmaz diyor zaten.
Bir de şu konuya dikkat çekmek isterim ki,
Cübbeli Ahmet Hoca Muhyiddin-i Arabi hakkında şehyh-i ekber, büyük alim vs gibi düşüncelere sahip.
Nureddin Yıldız Hocanın Muhyiddin-i Arabi hakkında batının mikrobunu getirdi diye neredeyse lanet etmesi,
Alparslan Kuytul Hocanın Muhyiddin-i Arabi hakkında, ne dediğini tam olarak anlayamıyoruz muallak bir konu demesi,
gibi düşüncelerle zaten din alimleri de biribiri ile çelişmektelerdir. Bu nedenle bir alim ne derse, yani başkasını kötülerse haklıdır yada kesin doğru sölüyor diye kapılmayıp yine Ahmed Hulusi’nin İslam kitabında dediği gibi konuyu kapatacak olursak; tüm alimleri okuyup anlayıp kendi düşüncenizle yolunuzu çizmek zorundasınız, diyor.
Not: Ahmed Hulusi’yi daha yakından anlamak ve tanımak için bu videoyu izlemenizi tavsiye ederim.
Değerli , bilgileriniz için teşekkür ederim zevkle okudum…
Ahmed Hulusi hakkında verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Diğer değindiğiniz konulara da katılıyorum. Cübbeli Ahmet Hoca’nın ne denli bu şekilde reddiyeler yazdığına ben de anlam veremiyorum. Teşekkürler.
makale çok hoş zevkle okudum, bundan sonraki yazılarda kimi anlatmayı düşünüyorsunuz?
Şuan karar vermedim ama ileride olacak. :)
Ben de sizle aynı düşüncedeyim, bu gibi insanların kıymetini bilmek lazım. Ahmet Hulus çok kıymetli birisi.
Ahmed Hulusi’yi ben de çok severim ve yazıları gerekse kitapları severek okurum. Hem öğretici hem de bir o kadar düşüdürücü yazıları var. Facebook adresinde ise çok güzel videolar yayınlıyor. İzlemenizi öneririm, teşekkürler.
Öncelikle ben teşekkür ederim. Ben de bir çok kitabı bulunmakta, o nedenle hem okuyor hem de sıkı şekilde takip ediyorum. Yorumunuz için teşekkür ederim.
Ahmet Hulusi her şeyi iyi güzel ve mantığa uygun şekilde izah ediyor ancak bir konuda “çok önemli bir konuda” gerçekten insanın gönlünün kabul edemeyeceği açıklamalarda bulunuyor.
Konu:KADER
Her şeyi çok iyi insan aklının kabul edebileceği şekilde anlatan bir insan nasıl olurda kaderi böyle anlar ve nasıl böyle anlatır. Gerçekten ilginç doğrusu. Kasıt aramak lazım mı bilemiyorum ama çok yanlış.
Yaklaşık 6 – 7 sene önce belkide daha uzun süre okumuştum ve, din ve Allah hakkında gerçekten çok büyük soru işaretleri oluşturmuştu kafamda kader hakkındaki açıklamaları.
Yani bu durum aynı şey gibi kocaman dos doğru bilgiler ama içinde tüm bu doğru bilgileri bastıracak bir yanlış gibi. Aynı kocaman bir elmanın içindeki, elmanın tüm faydalarını bastıran ve galip gelen küçücük bir damla zehir gibi.
Neyse bu tabi benim kendi fikirlerim. En doğrusunu Allah bilir.
Bilmeyenler içinde ekleyim konuyu
«-Allah bir mahlûk hükmedip yaratmak istediği zaman Melek:
-Ey Rabbim, erkek midir, dişi midir; SAİD midir, ŞAKİ midir; rızkı nedir, eceli nedir. diye sorar. BUNLAR ANASININ KARNINDA İKEN BÖYLECE YAZILIR.”
İşte bu ve «KADER» bölümünde naklettiğimiz diğer hadislerde bahsedilen «SAÎD»lik ve «ŞAKλlik kelimeleriyle anlatılan olay budur!..
Bahsettiğimiz «antiçekim» dalgalarını üreten beyinler «SAİD» kelimesiyle, yani «saadete ermiş» anlamında anlatılmaktadır!.. Buna karşılık «antiçekim» dalgalarından mahrum olarak meydana gelen insan ruhlarına ise «ŞAKİ» denilmektedir!.. Yani, şekâvet halinde olan!..
Ne «SAİD», ameliyle «saîd» olmuştur; ne de «ŞAKİ», amelsizliğiyle «şakî» olmuştur!.. Hiç biri yaptıklarıyla veya yapacaklarıyla diğer bir hale dönüşmez!..
Bu olay 120. günde bir anda olup biten bir iştir!..
«Antiçekim» dalgalarıyla güçlendirilmiş ruh, anlamına «SAİD» kelimesiyle işaret edilir ki; bu kişinin ruhu, neticede kesinlikle «cennet» ortamına ulaşacaktır!.
«Antiçekim» dalgalarından mahrum ruh, anlamına «ŞAKİ» kelimesiyle işaret edilir ki, bu kişinin ruhu ebedî olarak «cehennem» diye tavsif edilen Güneş içinde mahsur kalacaktır!..
Şimdi soruyorum ben kendime. Allah bana SAİD Mİ yazdır dı ŞAKİ Mİ yazdırdı. Bunu sizde kendinize bi sorun bakalım.