Bu kitaba Homo Deus‘u okuduktan sonra biraz mola olsun diye başlamıştım. Arka arkaya okuduğum (kendimce) ağır kitapların ardından biraz hikaye, roman, deneme türlerinde bir kitap iyi gelir düşüncesindeydim. Düşündüğüm şey bir bakıma beklediğim gibi oldu, biraz farklı konulara dalmamı sağladı, fakat bir yandan da satranca olan merakımı artırdı.
Kitap Hakkında
Kitap okunacak toplam 97 sayfadan oluşuyor, ayrıca içerik olarak hikaye olduğu için fazla irdeleyecek konu olmamasından dolayı bu kısmı çok da uzun tutmak istemiyorum. Ancak yazarın hayatı ve kitabın bende oluşturduğu etkileşimleri de burada anlatmakta fayda görüyorum.
Kitabımız New York’tan Buenos’ya doğru gitmekte olan bir yolcu gemisi içinde olanları anlatmaktadır. Hatta biraz daha özele inersek gemi içinde yapılan birkaç satranç müsabakasından bahsedilmektedir. Kitap içeriği bize kahraman bakış açısı ile gemide gitmekte olan bir yolcunun ağzından anlatılmaktadır. Gemide bir sohbet esnasında Dünya Satranç Şampiyonu Mirko Czentovic’in olduğu duyumu gelir ve biraz zaman sonra da kahramanımızın bulunduğu salona Czentovic giriş yapar. Herkes heyecan içinde gidip kendisi ile tanışmak ister, fakat Czentovic o kadar kibirli ve insanları küçümseyen birisidir ki bu durum karşısında kahramanımız ve arkadaşları sinirlenir. Biraz sonra bu gruptan birisi Czentovic ile bir satranç müsabakası yapmak ister, bu kişi aslında bir mühendis olan ve çok hırslı bir kişiliği olan McConnor’dır, Czentovic bu müsabakayı ücret karşılığında yapmayı kabul eder. İlk müsabaka yapılır ve şampiyon elbette ki kazanır. Ancak Czentovic’in oyun masasında sergilediği tavırları çok can sıkar. McConnor bir maç daha ister ve ertesi güne tekrar bir müsabaka daha hazırlanır. Yine işler pek yolunda gitmez, yine yenilginin yolu görünürken dışarıdan birisi olaya müdahale eder ve söylediği hamlelerin yapılması ile oyun yenilgi ile sonuçlanmaz ama beraberlikle biter. Dışarıdan gelen bu kişiyi merak eden Czentovic bir maç da bu kişi ile yapmak ister. Bu kişi Dr. B isimli gemideki yolculardan birisidir. Kitap bu iki kişinin satranç karışlaşması üzerinden bizlere olayı aktarmaktadır.
Dr. B bu müsabaka öncesi satrancı nasıl öğrendiğini anlatır. Avusturya’da toplama kampında aylarca bir odada tek başına hapsedildiğini ve psikolojik işkencelere maruz kaldığından bahseder. Bu sırada da sorguya alınmadan önce o esnada duvarda asılı duran bir palto cebindeki kitabı fark edip gizlice kitabı alır, fakat kitap beklediği gibi okuma kitabı değil, içinde satranç hamlelerinin bulunduğu bir satranç kitabıdır. Odasındaki ekmek kırıntıları ile satranç oynar ve bu şekilde kendisine yapılan psikolojik işkenceden kurtulur. Ama satranç zehirlenmesi denen bir hastalığa yakalanır. (buradaki işkence yöntemi hakkında daha çok bilgi için bu videoyu izleyebilirsiniz.)
Czentovic ile yapılan bu müsabaka sonrası ekipten birisi (yani kahramanımız) Dr. B’ye Czentovic ile kendileri adına müsabaka yapmalarını ister, ancak Dr. B çok çekinerek yukarıda bahsettiğimiz bu hikayeden bahsedip teklifi kabul edemeyeceğini söyler. Çünkü doktoru satranç zehirlenmesinden dolayı tekrar satranç oynamayı kesinlikle yasaklamıştır. Yapılan ısrarlar sonucu bir kez olmak kaydı ile maç yapmayı kabul eder. Maç saati gelir ve rakipler karışlıklı oturup oyuna başar. (sıkıcı kısımları atlıyorum) Maçı Dr. B kazanır ve Czentovic bir maç daha teklif eder. Fakat ikincisinde Dr. B gözle görüşür şekilde, hücrede kaldığı zamanki gibi, krizler geçirmeye başlar ve hastalıkla ilgili semptomlar belirginleşir. Bunu fark eden Czentovic yaptığı hamleleri bilerek yavaşlatır ve rakibinin iyice sabırsızlanmasına ve durumunun daha da kötü olmasına sebep verir. Maç sonuna gelindiğinde Dr. B bir hamle yapar ve rakibini mat ettiğini söyler. Fakat ortada mat falan yoktur, bunu fark eden Dr. B hastalığının nüksettiğini fark eder ve özür dileyerek hemen maçı bırakıp salonu terk eder.
Biraz spoiler versem de kitabın özeti bu şekildedir. Fakat daha sonra neler olduğunu, Dr. B’nin kim olduğunu, Dr. B salonu terk ettikten sonra neler olduğunu öğrenemediğim için biraz canım sıkılmıştı.
Kitap Hakkındaki Düşüncelerim
Kitap yazarın üslubu ile konunun merak uyandırması nedeniyle epey akıcı. Kitabı okurken kendimi konuların içinde kaybolmuş ve karakterlerle sanki aynı ortamda bulunuyormuş gibi hissettim. Hatta Czentovic – McConnor ve Czentovic – Dr. B müsabakalarındaki taşların yerlerini dahi hayalimde canlandırıyordum. Bu şekilde kendimi kaptırınca ister istemez 97 sayfadan ibaret olan kitap (süre tutmadım ama) okumak için elime aldığım birkaç seferde bitti diyebilirim. Satranç’ın bu şekilde akıcı olması ve yazarın okuduğum ilk kitabı olmasından dolayı okuma listeme sanırım Stefan Zweig’in tüm kitaplarını ekleyebilirim.
Ayrıca kitapta geçen bir konuya da değinmeden geçmek istemiyorum. Kitapta Dr. B’nin toplama kampında hapsedildiği dönemde yapacak tek şeyin satranç oynamak olduğu için bu yüzden her gün saatlerce satranç oynaması sonucu “satranç zehirlenmesi” isimli bir hastalığa yakalandığını söylemişti. Merak edip böyle bir şey var mı diye Google’da epey araştırdım fakat böyle bir hastalığın olduğuna dair herhangi bir şey bulamadım. Satranç Zehirlenmesi şeklinde yaptığım arama sonuçlarında çok büyük bi oranda bu kitap hakkında inceleme ve alıntı çıkıyor. Zannederim Stefan Zweig kitapta bu hastalığı da kurgulamış (yani uydurmuş :)).
Yazar ve Kitaptaki Hikaye Hakkında
Kitaba başlamadan önce yazar hakkında biraz araştırma yaptım. Stefan Zweig Almanya’da Yahudi asıllı varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Sonraki yıllarda II. Dünya Savaşı patlak verir, Stefan Zweig savaş taraftarı olarak söylemlerde bulunur. Ancak bu sıralarda orduda Savaş Arşivinde memur olarak görevlendirilerek Galiçya’ya gönderilir. Burada gördüğü manzara karşısında savaşın ne denli vahşet ve katliam olduğunu görerek savaş taraftarı söylemlerini terk eder. Bir müddet suskun kalır fakat sonralarda savaşın doğru bir iş olmadığı hakkında yazmaya başlar.
II. Dünya savaşı patlak verdiği sıralarda ise Almanya artık Nazi Almanyasıdır. Tahmin edileceği gibi Stefan Zweig’de yahudi asıllı olması nedeniyle ve Nasyonal Sosyalist Partisinin (Naziler) ideolojsine ters yazılar yazması nedeni ile kara listeye alınır ve yakılan bir çok kitaplar arasında Stefan Zweig’in de kitapları vardır. Olayların artması ile önce evine baskın yapılarak kitapları alınır, evinde silah aranır. Bu olay sonrasında Stefan Zweig artık Almanya’yı terk eder ve Londra’ya yerleşir. Daha sonra burada da tutunamaz ve bir çok ülke ve şehir gezer, sonunda Brezilya’ya yerleşir ve burada eşi Lotte ile uyku hapları içerek intihar eder.
İntihar etmesindeki temel sebep Avrupa’nın cehenneme dönmüş olması ve yaşadığı hayal kırıklıkları olarak yazılır. Okuduğum Satranç isimli kitabını da intihar etmeden birkaç ay önce yazmıştır. Bazı düşüncelere göre kitabın içeriği bir nev-i veda mektubu niteliğindedir. Zaten kitap içeriğinden de anlaşılacağı üzere yazar çok ciddi anlamda bunalım geçirmektedir ve bunu Dr. B karakteri olarak kitabında okuyucuya aktarmış. Bu denli hassas ve narin bir ruha sahip yazarın (aynı Sabahattin Ali gibi) bu denli hayat yaşaması ve sonunda bu şekilde ölümü beni üzmedi değil. Toprağı bol olsun.
Bu sıralar Stephan King’in Zamanın Kısa Tarihi kitabını okuyorum. Onun da incelemesini buradan paylaşmayı düşünüyorum.
Kitabın ismini çok duydum fakat okumak nasip olmadı. En kısa sürede okuyacağım.
Okumayı düşündüğüm bir kitaptı çok teşekkürler, gidip alayım bari bende :)
bu kitabı alıp kitaplığımda bulundurup daha okumaya başlamamam da ayrı bir olay sürekli olacak bi kitap okuma alışkanlığımız olmalı kesinlikle yorgunda olsak bence o kitap okunmalı o gün 3/5 sayfada olsa
Bu kitabı hemen hemen tüm arkadaşlarımdan duydum ama denk gelmedi almak .Bu yazıdan sonra artık almam lazım :)